Orta sondayım. Gece çok susamış olmalıyım ki uyanıp su içmek üzere mutfağa yol alırken, tabi bu yolculuk gözlerin yarısı kapalı ve el yordamıyla yapıldığı için, mutfağa girecekken, tam da o anda pat!!! Mutfağa giremiyorum. Giremediğim gibi tam da gözümün altı kapının oymalarına çarpıyor. Sonra gözlerimi açıp yoluma devam ediyor, suyumu içiyor, tekrar uyuyor, sabahçı olduğum için de muhtemelen aynaya bakma nezaketi göstermeden hızla hazırlanıp evden çıkıyorum. Okula!
Sonrası mı?
Yakın erkek arkadaşım –hatta en yakın arkadaşımın da sevgilisi- üzgün gözlerle yanıma gelerek soruyor?
-Kim dövdü seni?
Kahkahalar atıyorum. O nereden çıktı diyorum, gözünün altı morarmış, diyor.
Hemen anında jetonum şıkır şıkır yuvarlanarak haznesini buluyor ve ağzımdan tıkır tıkır şu sözleri döküyor.
-Kapıya çarptım.
Bu sefer o bir kahkaha savuruyor daha başka yalan bulamadın mı dercesine. Sınıf başkanı olmam hasebiyle şaşkınlık yaratan dayak yemiş olma efsanem sınıf içinde kısacık bir süre içinde yayılıyor. Hatta yüzümü yakından görmek üzere yanıma kadar gelip geçmiş olsun diyenler de oluyor. Nerdeyse masama karanfil bırakacaklar, sınıfça büyük bir şok yaşıyoruz:
Ben; dayak yemediğim halde dayak yediğim zan olunduğu ve bir türlü kimseyi doğruya inandıramadığım için, sınıf ahalisi ise; yaramazları tahtaya yazmaya hatta yaramazlığa devam edenlerin yanına eksi koymaya ve hatta ve hatta uslu dururlarsa eksileri sileceğini vaat eden başkanlarının dayak yemiş, bir kavgaya karışmış olması durumuna karşı…
Valla kapıya vurdum diyorum ama kimse inanmıyor.
Hatta bir çocuk var. Konuya çocuk diyerek girdiğimden anladığınız üzere ilişkilerimiz biraz hassas. Benim tarafımdan değil ama.
Neyse efendim bu çocuk etrafımda dört dönüyor, beni dövenin kim olduğunu araştırıyor, gidip dövecekmiş.
Hey Allah’ım.
Doğruma kimseyi inandıramayınca yalan olanı, onların kafalarında zan ettikleri ve doğru olduğuna inandıkları şeyi doğru oymuşcasına itiraf etmek zorunda kalıyorum.
Bir kavgaya karıştım. Rahatladınız mı? Ama bendeki hasar ne ki bir de onları görseniz, fıythh be! Hepsine tüküydüm zaten, deyince itiraf etmek zorunda kaldığım yalan kabul görüyor. Artık sınıfın yakından görmek üzere ziyaret ettiği tekke olmaktan çıkıyorum.
O günden sonra insanlara doğrularımı kabul ettiremeyince uğraşmaktan vazgeçip duymak istedikleri yalanları doğruymuş gibi söylemek zorunda kaldım.
Başka bir deyişle yalancı durumuna düşmemek için yalan söyledim.
Belki ilk kez o gün büyüdüm ve sanırım büyümek böyle bir şeydi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder