Hani o salak, avanak kız! Bir masalın esas kızı olduğu halde bir prensi olmayan kız!
Hani babaannesini tanıyamayarak safiyane bir halde kurda neden ağzının ve burnunun büyük olduğunu soran Kırmızı Başlıklı Kız.
Mesela onun gibi benim de algılama sorunum var. Kurt kendini bana ben senin babaannenim, diye yutturmaya kalksa olayı anlayana kadar ağzı ile burnu neden büyüdü hasta mı acaba diye düşünceler içine girecek daha ne olup bittiğini anlayamadan kurt tarafından ham yapılacağım.
Ve korkarım ki yine bu algılama sorunum yüzünden biri beni alıp arabayla kaçırsa bir yanlışlık var diye üzerime alınmayacak, nasılsa yarı yolda bırakır diye sessizce yolculuğa devam edeceğim.
Tabii ben böyle iyi niyetler içindeyken ve hakikatte kaçırılıyorken kaçırma vakıasının zanlısı polisler tarafından yakalandığında zaten gönlü vardı diye ifade verebilecek, çünkü olayın zanlı tarafından görünen kısmı böyle olacak.
Çocuk masalı ile başlayıp polisiye bir senaryo ile devam ettiğimiz bu yazıya otobiyografik bir anı ile devam edeceğiz.
Yani ben tek başıma edeceğim ama niyeyse çoğul bir ifade kullanınca daha havalı oluyor.
Ankara’da oturanlar Olgunlar’ı bilirler. Korsan kitap satan seyyar kitapçıların mesken edindiği seyyar stantların uzandığı bir sokaktır. Korsan kitap almadığım için doğma büyüme Ankaralı olduğum halde hiç yolum düşmedi. Sonra kuzenlerim ikinci el kitap alıp değişim yaptıklarını söyleyerek benim ampulümü yaktılar. Tınnn!
Vergi dairesindeki işimi hallettikten sonra istikameti Olgunlara çevirdim. İlk ilgimi çeken tezgâha yanaştım. Son günlerin popüler kitabı Trendeki Kız vardı. İkinci eli var mı, dedim.
İkinci eli olmadığını ama korsanı olduğunu söyleyen satıcı dedi ki;
-İstersen numaranı ver, ikinci eli gelirse haber veririm.
Demek ki buranın işleyişi böyle, müşteri devamlılığını sağlamak için iyi bir taktik, diye düşündüm.
Ama ben Ankara’da yaşamıyorum dedim. Kitaplara bakmayı sürdürürken;
Nerede yaşıyorsun, dedi satıcı.
-Kıbrıs’ta öğrenciyim.
-Tamam, sen numaranı ver, ben oraya da gönderirim.
Hala hiç işkillenmedim, şahane bir satıcı, müşteri avında, diye düşündüm.
-Nerelisin ile başlayan sohbet faslına geçince müşterileri ile yakın ilişki kurmaya çalıştığını düşündüğüm kişinin yanından, yakın ilişki sevmediğim için yavaşça sıvıştım.
Yan tezgâha uğradığımda ise arkada ikinci eller var diyerek beni tezgâhın arkasına aldılar.
Bir önceki tezgâhta çok işkillenmedim ama beni tezgâhın arkasına alınca biraz rahatsız oldum. Sonradan olayı müzakere ettiğim olgunlar bilirkişisi olan işleyişi bilen kuzenim bunun normal olduğunu asıl bir önceki tezgâhta rahatsız olmam gerektiğini söyledi.
Dedim ya, Kırmızı Başlıklı Kız sendromundan kaynaklanan algılama sorunum tavan yapmış durumda.
Bu tezgâhın arkasında da kitapları karıştırıp bir tanesinde karar kılmışken adam "bak bu kitabı da seveceksin," diye eli ile koluma dokunmasın mı?
İşte o zaman Frankenstein misal kafamdan buhar tüterek kitabı tezgâha koydum, vazgeçtim, almayacağım diyerek ilk ve kesinlikle son Olgunlar ziyaretimden topuklayarak uzaklaştım.
Hakikaten telefon üzerine bir sistem olabilir diye düşünmekle beraber koluma dokunan diğer satıcının başına kitabı fırlatmadığıma üzülüyorum.
Ama gün geçmiyor ki bu Kırmızı Başlıklı Kız Sendromum yüzünden başıma bir başka iş gelmesin.
Not: Yazar bu sendromu tamamen kendisi uydurmuş olup gerçekle yakından uzaktan alakası yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder