Google

1 Ekim 2015 Perşembe

Öğrencilerin Dram Dolu Hikayeleri

Üniversiteyi şehir dışında, evinden uzakta okuyanlar için şu sıralar göç mevsimi başladı. 
Uzun yıllar evden uzakta okumuş biri olarak bu aylarda bolca karın ağrısı çekmişliğim var. 

Şehir dışında okumak enteresan bir durumdur.
Evden ayrıldığınız ilk yılda arkanızda bıraktığınız –odanız gibi- şeylerde büyük değişimler olmaz. Annenizin gözü hala yaşlı olup yokluğunuza alışamamıştır. İşte, ne olursa o ilk yıldan sonra olmaya başlar. Aileniz yokluğunuza zamanla alıştığı gibi, sizin olmadığınız bir hayatın tadını çıkarır. Çünkü ev nüfusundan bir kişi eksilmiş, epey boş alan açılmıştır. 

İlk olarak odanızı egemenlikleri altına alırlar. Odanız artık;
Ya ütü odası, ya hobi odası, ya çamaşır kurutma yeri, ya depo gibi işlevleri üstlenir.

Yetti mi, yetmedi tabii. Sonrasında dolabınız, -ah pardon dolabınız diyerek iyelik eki kullanmakla hata ediyorum- çünkü artık size ait bir dolap yoktur. Ev halkı size ait tüm dolap ve çekmeceleri de büyük bir zevkle işgal etmiştir. Komodin, ayna gibi aklınıza gelen ne kadar demirbaş eşyanız varsa artık sizin eşyalarınızla dolu değildir. 


Evde kütlesel olarak varlığınıza ait tüm veriler silindiği gibi soyut olarak da sizsiz bir düzen kurarlar: 
Şöyle ki;
Tatil olsa evime gidip uzun aylar kalsam diye büyük umutlarla evinize dönersiniz ama artık evin yerlisi değil de misafiri gibi hissedersiniz. Eşyalarınız her yerdedir. -eve gelen yatılı misafirmişsiniz gibi- (Dolaplarınız işgal edildiği için bavulda yaşama ihtimaliniz de yüksektir.)

Tüm bunlarla beraber başına buyruk yaşamaya alışmışsınızdır. Aileniz ise buna alışkın değildir ve bir yere gidip gelirken izin almanızı haber vermenizi isterler. Uzakta okurken başınıza gelmeyen şeyler gözlerinin önündeyken gelecek sanırlar. Ya da uzakta oldukları zamanı telafi etmeye çalışırlar, tabii kendi yöntemleri ile.

Benim annem tatillerde elimi sıcak sudan soğuk suya sokmazdı. Ama arkadaşlarımdan bildiğim kadarı ile bu kısa tatillerde annesi kendisinden iş yapmasını bekleyip, kızım gelse bir halıları yıkasak, duvarları silsek diyenlerde varmış ki, herhalde bu durum bütün kış evime bir dönseydim dediğine pişman ettirir.

Bu sebeplerden dolayı uzun yıllar evden uzakta okumuş biriyseniz muhtemelen hayaliniz kendinize ait çalışma masanızın olduğu bir odanız olmasıdır. Çünkü uzun süren yurt hayatı olan tüm çocuklar, gençler böyle düşünür. Beraber yatmak, beraber yaşamak, beraber kullanmak gibi içinde beraberlik barındıran tüm eylemlerden bıkmış, usanmışsınızdır. 

Hatta Tuna Kiremitçi bir köşe yazısında (kendisi Galatasaray Lisesi’nde yatılı okumuş) para kazanmaya başlayınca hemen kendisine fiyakalı bir çalışma masası aldığını çünkü yatılı okuyan bir çocuk olarak hayalinin bu olduğunu yazmıştı. 

Her şeye rağmen yurt hayatı, evden uzakta okumak güzeldir falan diyemem. Böyle düşünenler var biliyorum ama ben onlardan değilim. 
Birde bu gidişin mezun olup eve temelli dönme kısmı var ki o da bir sonraki yazının konusu olsun.



Bana ulaşabileceğiniz diğer sosyal medya hesaplarım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder